12 Nisan 2014

London Grammar- "If You Wait"

    


Eşsiz Bir Vokal Albümü

London Grammar- "If You Wait"

8,5/10




       
           Son zamanlarda görülebildiği gibi İngiliz müzik piyasasından çok fazla bağımsız müzisyen daha ilk işlerinden dünyaya açılabilme imkanı buldu. Özellikle de internetin, paylaşım çağının önemli artılarından biri, bu globalleşen müzik düzeni. Müziğe başlama ve hatta piyasaya sürme yaş ortalaması da bununla birlikte oldukça azaldı. Bu yüzden ortalıkta birçok gereksiz genç yapımı müzik işleri var; ancak bunun tam tersi örnekleri de var elbette: Nottingham son zamanların resmen potansiyel yuvası, Jake Bugg’ın yanında buradan çıkan London Grammar grubu da ilk albümleriyle birçok kitleyi oldukça heyecanlandıran bir başka genç İngiliz topluluğu. Gerçi grubun adı da aslen Londralı olmalarından gelse de yine de önemli değil, müzik zaten bir başka yapılıyor bu ülkede.






            Henüz 2 yıllık bir geçmişe sahip taze bir grup olmalarına rağmen geçen eylülde raflarda yerini alan “If You Wait” isimli ilk albümleri sayesinde grup, kısa sürede hem ülkede hem de dünya çapında tanınır hale geldi. Özellikle Florence Welch’i andıran vokalleriyle dikkat çeken solist Hannah Reid’in Disclosure’a albümünde “Help Me Lose My Mind” parçasında eşlik etmesi de bu genç üçlüyü daha geniş kitlelere ulaştırdı. Bununla birlikte Reid’in kendisinin ve vokallerinin güzelliğinin aslında grubu tamamen yönlendirdiği söylenebilir. İmaj olarak oldukça ön planda. Hatta London Grammar neredeyse bir solo projesiymiş gibi albümde yapısal bir pop hakimiyeti de söz konusu. Tarz olarak ise elektronik altyapıların çoğunluğu ve tabii enstrüman seçimleriyle birlikte grupta büyük bir trip-hop etkileşimi olduğu rahatlıkla söylenebilir.




            Albüm genel anlamda birçok başarılı esere sahip: “Strong” un adı gibi gerçekten de güçlü yapısı, olgun vokallerle tam bir uyum içinde. Belki de en fazla ses getiren şarkı olan “Wasting My Young Years” ise özellikle açık ve vurucu sözleriyle dikkat çekiyor. İlk single “Metal & Dust” da downtempo ritimleriyle insanı hemen yakalayan bir parça. Albümdeki tek cover olan Kavinsky’den bir “Drive” klasiği “Nightcall” ise grubun kendi tarzına uygun şekilde düzenlenmiş ve bambaşka güzel bir şarkı ortaya çıkmış.


          

           Günümüz müziğinin eksikliğini fazlasıyla çektiği “baştan sona dinlenebilen albüm” sıfatını ise kesinlikle hak ediyor albüm. Bilindiği gibi artık popüler müzik, bir albüm bütünlüğünü oluşturmaktan çok, single yoluyla radyolarda kendisine yer edinme amacı taşıyor. Böyle bir piyasada türüne rağmen bu kadar olgun ve tamamiyle gerçek anlamda uğraşıldığı belli şarkılardan bir albüm oluşturmak kolay iş değil. Tabii ki belki görmeye alıştığımız klasik bir iyi ilk albüm niteliği de olabilir, yani yıllarca çıkartılmak için uğraşılmış, her parçasının ayrı güzellikte olduğu, emeğin fazlasıyla hissedildiği ancak devamının gelmeyeceği bir albüm de olabilir mi? Cevap ikinci kayıt çıktığında hemen netleşecektir zaten. Beste anlamında da çok daha başarılı işlere imza atmaları gerek: Potansiyel oldukça yüksek, bu yüzden çok daha iyi şarkılar yazabilirler şüphesiz. Ancak şunu da belirtmek gerekir ki özellikle vokalin harika kullanılışı ve düşük tempolarla bu kadar başarılı eserler üretebilmek grubun ve özellikle Hannah Reid’in geleceğinin parlaklığının şimdiden habercisi. Kendilerini geliştirerek devam ederlerse yakın gelecekte büyük bir festival grubu olmaya pek de uzak değiller.